Erdoğan: İstediğiniz kadar silahınız, paranız olsa da yetmez
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazakistan ziyaretinin ardından dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, İsrail-Hamas çatışması ve İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Erdoğan’ın gazetecilerin sorularına yanıtı şöyle:
‘TÜRK DEVLETLERİ ARASINDA DAYANIŞMAYI BAŞLATTIK’
Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu yılki zirvesinin ana teması “Türk dönemi” olarak belirlendi. Yeni küresel güç haritasında “Türk dönemi” teması nasıl bir rol oynayacak?
Bildiğiniz gibi dünyada uzun yıllardır bir sistem krizi yaşanıyor. Bu sistem krizi karşısında biz Türk devletleri olarak şöyle dedik: “Öyle bir adım atalım ki, Türk devletleri arasında güç birliği olsun. Bu güç birliğinin siyasi, askeri, ekonomik ve ticari boyutları da olması gerekiyor.” Aslında aramızda kültürel bir birlik vardı. “Bu nasıl olabilir?” düşündük. “En iyi ihtimalle mevcut Türk devletlerinin bir araya gelmesiyle mümkündür” denildi ve buna yönelik adımlar atıldı. Bu adımı atarak Türk devletleri arasındaki bu birlik ve beraberliği başlatmış olduk. Şu ana kadar Türk devletleri arasındaki bu dayanışma ve birlik ruhu bahsettiğim her alanda gelişmeye başladı. Artık Allah’a şükür siyasi birliğimiz var. Biz aslında en değerli dayanışmayı Karabağ’da askeri noktada gösterdik. Karabağ bunun dünyaya en büyük kanıtıydı. Yani bir devlet, bir millet arkasında bu tür bir dayanışmayı görürse sonuç alabileceği mesajı verildi. Karabağ’da da aynı sonuç elde edildi.
Organizasyonumuzun dinamizmi, kısa sürede işlemez hale gelen küresel sistemlerin boşluğunu doldurma konusunda bize umut veriyor. Türk Devletleri Teşkilatı, uluslararası sistemdeki tıkanıklıkları ortadan kaldıran, aktif ve kalıcı çözümler üreten, dünyanın yükselen gücü haline geliyor. Geleceği, bugünden daha kapsayıcı, daha adil bir dünyayı inşa etmek için daha çok çalışacağız. Çünkü dünyanın umudu Türk Devridir…
‘GAZZE’DE GARANTİ ÜLKESİ ROLÜNÜ ÜSTLENEBİLİRİZ’
Bütün dünya Gazze’de çatışmaların sona ermesinin ardından ne olacağını merak ediyor. Bu konuyla ilgili Amerika merkezli medya kuruluşlarında birçok farklı senaryodan bahsediliyor; BM şemsiyesi altında bir gücün Gazze’ye konuşlandırılması, barışı koruma gücü şeklinde çok uluslu bir askeri güç ya da Arap ülkelerinin hakim olduğu mekanizmalar gibi üç farklı senaryo tartışılıyor. Türkiye bu planların içinde yer alacak mı? Garantörlük, böyle bir uluslararası barış gücü gibi konular gündeme geldiğinde Türkiye bu tür askeri oluşumlarda yer alacak mı?
Bu olaylar başladığı andan itibaren hep garanti konusunu konuşuyoruz. Dedik; Türkiye’ye garantörlük görevi düşerse biz bu görevi üstlenmeye hazırız, garantör ülke olabiliriz. Kıbrıs’ta Yunanistan garantör ülke olabilir, İngiltere garantör ülke olabilir, Türkiye garantör ülke ise Gazze’de neden benzer bir yapı olmasın? Türkiye’nin Gazze’de garantör ülke olmasından daha doğal ne olabilir? Yani orada da garantör ülke rolünü üstlenebiliriz. Bunun ne olacağını olaylar gösterecek, zaman gösterecek. Bunun bir güvenlik boyutu da olacak, zaten siyasi boyutu da olacak, tüm bunlarla birlikte tarihi ve kültürel boyutu da olacak. Bu tarihsel arka planın şekillendirdiği bir yapı var ve Türkiye olarak bizim de öncü rol üstlenmemiz gerekiyor. Bu tarih boyunca bugünü ve geleceği şekillendirecek bir gelişme olacaktır.
Bakın baskınlar başlayalı neredeyse bir ay oldu. Şu anda gelişmelerin durumu İsrail aleyhine daha da ileriye taşıyacağını görüyoruz. İsrail bu vahşi adımı kendi gücüyle atmadı. Amerika denilince akla Amerika’nın kendisi gelmemelidir. Bana göre Amerika Batı içinde değerlendirilmeli. Başta Amerika olmak üzere tüm Batı artık İsrail’in yanındadır.
‘BÜTÜN ÇABAMIZ İNSANLARIN ÖLMEDİĞİ BİR GAZZE İÇİN’
Bütün bunlar bittiğinde, Gazze’nin 1967 sonlarında bağımsız Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası, coğrafi bütünlüğü olan, başkenti Doğu Kudüs olan barışçıl bir bölge olmasını istiyoruz. Tüm çabamız, insanların artık ölmediği, yerlerinden edilmediği, hastanelerin, sokakların, okulların, ibadethanelerin bombalanmadığı barışçıl bir Gazze ve barışçıl bir Filistin içindir. Bu nedenle bunu sağlayacak formüller oluşturup dünyaya duyuruyoruz. Hakkaniyet unsuru çerçevesinde oluşturulmaya çalışılan diğer formülleri de inceliyoruz. Görüştüğümüz tüm liderlerle bu konuları konuşuyoruz ve onlara bölgede adil ve kalıcı bir barış sağlanmadıkça bölgede barışın olmayacağını söylüyoruz. İsrail’in katliamlarına göz yuman, savundukları fiyatları ihlal etmeyi göze alarak İsrail’in arkasında konumlanan devletler de bunun farkındadır. Bölgeye barış ve huzur getirecek formülleri destekliyoruz. Filistinlilerin hayatlarını daha da karartacak, onları yavaş yavaş tarih sahnesinden silecek planları desteklemiyoruz. Sivilleri gözünü bile kırpmadan katleden, silahtaki bebeklere, hastanelerdeki yaralılara bomba yağdıran İsrail’i daha pervasızlaştıracak formüller bizim için çözüm değil, çıkmaz kaynağıdır.
‘Devlet yöneticileri sussa da halk susmuyor’
Gazze ile ilgili diplomatik trafiğiniz başından beri devam ediyor. Son konuşmanızda ‘İsrail’in durdurulması gerekiyor’ demiştiniz. Bunun için nasıl bir yöntem izlenmelidir?
Bu ay Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi var. Biz de o zirveye katılacağız. Önümüzdeki hafta Özbekistan’ı da ziyaret edeceğiz. Çok kritik bir zamanda kritik ziyaretler bunlar. İran Cumhurbaşkanı Sayın İbrahim Reisi bu ay sonunda gelecek ve kendisiyle bir görüşme yapacağız. Şu ana kadar ben ve arkadaşlarım muhataplarımızla çok sayıda görüşme yaptık. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine herkesle görüşüyoruz ve bu akan kanı durdurmaya çalışıyoruz. Toplantı trafiğimiz önümüzdeki günlerde de devam edecek. İsrail’in hukuksuz zihniyetini dizginleyemeyen uluslararası toplum, öncelikle kendi ilkelerini göz ardı ediyor. Filistinlilerin maruz kaldığı katliamı görmezden gelmek yetmezmiş gibi İsrail’le kucaklaşma yarışına giriyor ve onları daha fazla bebek öldürmeye teşvik ediyor. Vicdanlarını hapsettikleri zindanlar, yarın onlar için utanç duvarlarına dönüşecektir. Daha önce görmezden geldiği katliamlar hatırlandığında boyun eğen Batılı devletler, Gazze katliamına yönelik tutumlarının utancı altında ezilecek. Adalet nerede diye haykırıyoruz. Barışı korumak için kurulan uluslararası örgütler nerede? İnsan hakları savunucuları nerede?
‘İSRAİL ÇOK YANLIŞ BİR ADIM ATTI’
Görüyorsunuz ki devlet yöneticileri sussa da halk susmuyor. Avrupa’da sokaklardaki tüm yasaklara ve engellemelere rağmen insanlar meydanlarda adalet istiyor. İfade özgürlüğü adı altında terör örgütü militanlarına karşı son derece hoşgörülü davranan bazı ülkeler, bir halkın simgesi olan Filistin bayrağını bile yasaklamaya çalıştı. Neyse ki vicdanlı insanlar bu yasaklara dikkat etmediler.
‘İSRAİL GEÇER NOT ALMADI’
Gelelim nasıl bir yol izleneceği meselesine. İsrail çok yanlış bir adım attı. Bu adımıyla aslında kendi geleceğini kararttı diyebilirim. Bu sadece İsrail’i değil İsrail dışındaki uzantılarını da rahatsız eden bir durum. Onun için yapılması gereken buradan bir adım geri çekilip buna son vermektir. Elbette bunun bir numaralı sorumlusu İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ta kendisidir ve İsrail’de şu an itibariyle Netanyahu aleyhine konuşmalar başlamıştır. Dünya siyaseti de onu yargılıyor. En önemlisi, Birleşmiş Milletler’de Gazze’de acil ateşkes talebiyle yapılan oylamada 121 ülke İsrail ve müttefiklerinin karşısında yer aldı. Oylamada yalnızca 45 ülke çekimser kaldı ve 14 ülke İsrail’in yanında yer aldı. Amerika’yı bir kenara bırakırsanız İsrail’in yanında kimse yok. Bu neyi gösteriyor? İstediğiniz kadar silahınız, istediğiniz kadar paranız olsa bile yeterli değildir. Birleşmiş Milletler’deki oylama bu açıdan çok değerliydi. Aslında bu oy bir karnedir. Bu karnede İsrail başarısız oldu ve geçer not alamadı. Benzer oylamalar daha önce de olmuştu ama İsrail’e kimse bir şey yapamazdı.
Filistin Mitingi’ndeki konuşmamda bir şey söyledim. İsrail’in insan hakları ihlallerini ve savaş hatalarını Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıma girişimlerini destekleyeceğimizi duyurdum. Bu çalışmayı başta Dışişleri Bakanlığımız olmak üzere ilgili makamlarımız yürütecek. Küresel sistem ve uluslararası hukuk artık zorlu bir sınavdan geçiyor. İsrail durdurulamaz ve İsrail yapılanlardan sorumlu tutulamazsa, insanların uluslararası hukuka ve küresel sisteme olan güveni esasen azalmış olarak kaybolmaya başlayacaktır. Uluslararası hukuku uygulamak ve savaş suçlarını cezalandırmak için elimizden geleni yapacağız.
‘BM İKİYE BÖLÜNMÜŞ’
Sayın Başkan, bu savaşta vicdani uzlaşı rotası Türkiye’dir. Türkiye, 7 Ekim’den sonra bu katliamın savaş değil soykırım olduğunu haykıran ilk ülkelerden biri oldu ve vicdani anlamda öncülük yaptı. Bu sizin sayenizde gerçekleşti. Sizden önce Türkiye, Mısır Refah Kapısı’nın açılması konusunda kamuoyu ve vicdani baskı yapmıştı. Güncel bilgilere göre 9 binin üzerinde şehit var ve bunların 3 bin 826’sı çocuk. Aslında bilgi vermişsiniz ama naçizane, Türkiye’nin bundan sonraki süreci yönetmesi bizim için ve diğer ülkeler için çok değerli. Ateşkes konusunda sesi gür çıkan Türkiye yine yanınızda. Ateşkes için baskı süreci nasıl ilerleyecek?
Ne yazık ki ateşkes noktasında Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler şu anda ikiye bölünmüş durumda. BM’nin oylamasındaki 121 ülke bana göre ateşkesi sağlıklı bir şekilde isteyen ülkeler. 45 ülke isteyip istememe noktasında. 14 ülke ateşkese hayır diyor. Dünyada böyle bir yapı var.
Bu nedenlerle İslam İşbirliği Teşkilatı Riyad Zirvesi’ni büyük önemsiyorum. Riyad’da ateşkesin sorumluluğunu üstleneceğiz ve bu ateşkeste prosedür açısından ne olması gerektiği ve gerçekte ne olması gerektiği konusunda ön çalışmayı yapacağız. Zirvede bu usul ve esaslara ilişkin sunumlarımızı yapacağız ve buna göre de inşallah ateşkes kurallarını uygulayacağız. Elbette İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin burada duruşu çok değerli. Bu ateşkese oy veren 121 ülke arasından çekeceğimiz ülkeler kıymetli. Bu adımla ateşkesin sağlanması en önemli yolumuz olacaktır.
Muhataplarımızla sürekli görüşüyoruz, doğruyu, adil olanı söylüyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz. Filistinli çocukların da dünyadaki diğer çocuklar gibi barış içinde yaşaması için çabalıyoruz. Güvenlik endişesi duymadan, daha güzel bir dünyada yaşamaları için çalışıyoruz. Artık dünya Filistinli çocukların çığlıklarını duymalı. O temiz insanlara, mazlumlara yardım elimizi uzatmak boynumuzun borcudur. Bu insanlığın görevidir. Dünya onların kendi topraklarında özgür ve barış içinde yaşama arzusunu görmezden gelemez. Bu isteğimizi hatırlatmaya ve yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz.
‘İNSANİ DURUMU KURALIM’
Bölgedeki insani durum endişe verici. Son gelen haberlere göre Gazze’nin kanalizasyon suları altında kalabileceği yönünde uyarı ve haberler gelmeye başladı. Türkiye de bölgeye yardım gönderiyor. Özellikle sağlık alanında yardım. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıklama yaptı. Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi’nin bölgedeki çatışmalar nedeniyle faaliyetlerini durdurduğunu, buradaki kanser hastaları ve ağır hastaların tahliyesi için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Bu konuyla ilgili herhangi bir gelişme var mı? Kriterler neye göre belirleniyor? Filistin ve İsrail bu hastaların çıkışına nasıl öncelik veriyor? Türkiye bunun için ne yapıyor?
Mısır’a 10 uçakla yardım gönderdik, bölgeye ulaştılar. Ancak yardımlarımız her gün sınırlı bir şekilde Gazze’ye ulaşabiliyor. İlk günlerde 20-25 tırın geçişine izin verdiler, bir kere de 50 tırın geçişine izin verdiler. Sürekli denetime tabi olduğundan sınırlı sayıda kamyon girebiliyor. Girdikleri yerler ve dağıldıkları güzergahlar her zaman kontrol altındadır. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler organları bu konuda baskı yapsa da sonuç olmuyor. İşgalden kısa bir süre sonra kurulan Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Yardım Ajansı UNRWA var. Gazze’de yerel çalışanlarından 65’i şehit oldu. Bu örgüt tüm Filistin halkından sorumludur. Biz de onlara yardım ediyoruz. Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı da dahil olmak üzere diğer tüm kuruluşlar bu konu üzerinde çalışıyor. Bizimle birlikte Katar, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri de yardım faaliyetleri yürütüyor. Bölgeye giden arkadaşlarımız yaralıların tedavisi için neler yapılabilir diye araştırıyorlar. Şu anda gıdanın depolanmasında bir sıkıntı yok, depolanan miktar Gazze’ye giden miktardan fazla. Şu anda önceliğimiz tüm yardımların Gazze’ye ulaşması ama İsrail buna izin vermiyor. Bu tür bir baskı da var. AFAD Başkanımızla görüştüm. Bugünkü toplantımda sorun hala devam ediyordu. Gazze’deki insani koşullar giderek kötüleşiyor. Özellikle içme suyu sorunu yaygın hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kanalizasyon sorunu var. Kanalizasyonlar bu kadar çok bombaya dayanabilir mi?
Gazze’deki sağlık sistemini bilinçli olarak yok etmeye çalışan İsrail ve bu zulme göz yuman uluslararası toplum, bakıma muhtaç sivilleri, hastaları ve bebekleri ölüme terk ediyor. Bildiğiniz gibi bölgede elektrik yok, altyapı berbat, hastaneler güvenilir değil, tıbbi altyapı yetersiz. Hatta artık ameliyatların bile hastaları uyuşturmadan yapılması gerektiğini biliyoruz. Sahra hastanelerinin kurulmasından, hastaların tedavisi için hastane gemilerinin gönderilmesine kadar tüm hazırlıklarımızı yaptık. Hatta yaralı ve hastaların Türkiye’ye nakli konusunda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hem bölge ülkeleriyle hem de Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlarla temas halindeyiz. Gazze’yi yalnız ve çaresiz bırakmayacağız. Mısır’a doktorlar dahil her türlü tıbbi malzemeyi gönderdik, gönderecek daha çok şeyimiz var. Yeter ki insani ateşkesi tesis edebilelim ve bunu kalıcı ateşkese dönüştürebilelim.
‘NETANYAHU İLETİŞİME GEÇİLECEK KİŞİ DEĞİL’
Sayın Cumhurbaşkanı, Rusya-Ukrayna savaşında her iki tarafa da konuşan bir lider olarak etkili oldunuz. Bu durumdan dolayı buğday krizine ve esir değişimine vesile oldunuz. . Siz bu savaşta yine her iki tarafa da konuşan bir başkansınız. Bu savaşta barışın sağlanmasında rol oynayacak mısınız? Yoksa bu katliamlardan sonra sizin için İsrail konuşulmaz mı oldu? İsrail’le görüşecek misiniz?
Şu anda herhangi bir iletişimim yok. MİT Liderimiz İbrahim Kalın İsrail tarafıyla görüşüyor. Tabii Filistin ve Hamas’la da pazarlık yapıyor. Şunu söyleyeyim, Netanyahu artık konuşabileceğimiz biri değil. Sildik, çöpe attık. Bu konudaki kararı İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde yapacağımız görüşmelerde vereceğim. Orada hava durumunu görelim. Ama bunun dışında özellikle uluslararası diplomaside bağların tamamen kopması iyi bir şey değil. Onun için Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli İstihbarat Teşkilat Başkanı İbrahim Kalın ve diğer bakan arkadaşlarımla diplomasinin tüm imkanlarını kullanıyoruz, kullanmaya devam edeceğiz. Bizim temel amacımız İsrail-Filistin sorununda nihai barışı sağlamaktır. Bunun için girişimlerde bulunuyoruz, formüller geliştiriyoruz ve geliştirmeye de devam edeceğiz. Akan kanın durması, barışın tesisi için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıyız. Amacımız hem bölgemizi hem de ülkemizi rahatlatacak kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmaktır. Bunun için davetler yapıyoruz, örneğin ilgili tüm tarafları bir konferansta bir araya getirmek istiyoruz.
‘AB ADİL BİR YAKLAŞIM SAĞLAMADI’
Avrupa Birliği yönetimi, İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirecek bir barış konferansının yakın zamanda düzenlenebileceğini ancak AB’nin katılacağı böyle bir konferansta Hamas’a bir rol görmediklerini söyledi. Bu konuda değerlendirmeniz ne olur?
Avrupa Birliği bu dönemde aslında çok tuhaf ve tutarsız bir rol oynadı. Avrupa Birliği adil bir yaklaşım ortaya koymadı ve koyamadı. Ne yazık ki bu dönemde ne İngiltere, ne Almanya, ne İtalya, ne de Fransa adil bir yaklaşım sergilemedi. Yani Avrupa Birliği’nden böyle bir şey beklemek mümkün değil. Türkiye gibi bir ülkeyi 50 yılı aşkın süredir kapısında bekleyen böyle bir organizasyondan başka ne bekleyebilirsiniz? Dolayısıyla her ne kadar adil bir dünyanın mümkün olduğunu söylesek de Avrupa Birliği söz konusu olduğunda adil bir tavır beklememeliyiz. Çünkü dikkat edin, şu anda kim İsrail’in yanında, Rusya-Ukrayna savaşında kim diplomatik süreçlerin dışında kalıyor? Avrupa Birliği. Maalesef Avrupa Birliği’ne olan güvenimiz ciddi şekilde sarsıldı.
Avrupa Birliği yönetiminin öncelikle uluslararası hukuka olan inanç sorununu ve her fırsatta dile getirdiği evrensel değerleri yeterince ele alması gerekiyor. Hastaneler vurulurken, mülteci kamplarında siviller öldürülürken, İsrail ibadethanelere, okullara, pazar yerlerine ölüm kusarken, nerede olduklarını açıklamak zorunda kalıyorlar. İsrail ziyaretlerinde neden İsrail yönetimini uluslararası hukuka ve insan haklarına uymaya çağıramadıklarını, temsil ettikleri kişilere cevap vermeleri gerekiyor. Soruyorum Avrupa Birliği yönetiminin çözüm planı nedir? Barış konferansında sadece İsrail’in bulunması ve onun söylediklerinin bir analiz olarak empoze edilmesi mi? Filistin topraklarının İsrail tarafından tamamen işgal edilmesine zemin hazırlamak ve Filistin’in varlığını fiilen sona erdirmek için mi? Tarafların bir araya gelmediği bir toplantının barışa hizmet edeceğini düşünmek bile yanlış olur. Zaman boş gürültü zamanı değil, insan hayatını ve yaşam hakkını savunma zamanıdır.
‘BEBEK BEDENLERİNİ İHMAL ETMENİZE NEDEN OLUYOR?’
Sayın Başkan, bunu söylemek kolay olabilir ama aslında çok zordur. Ne yazık ki bütün bebekler, çocuklar ve kadınlar öldürülüyor. Fosfor bombası, sen de bahsetmiştin. Cesetleri buldozerlerle kaldırılıyor. Bunları sunmakta bile zorlanıyoruz. Kim bilir orada neler oluyor, hissetmek çok zor. Ancak Avrupa ve Amerika, İsrail’in destekçisi olarak değil, onların emrindeki devletler gibi hareket ediyor. Peki neden sürekli insan haklarından, demokrasiden, özgürlüklerden, uluslararası hukuktan bahseden uygar devletler İsrail’in tutumuna ve barbarlığına karşı hala sessiz kalıyor? Bu sessizliği neye bağlıyorsunuz? Aslında görüşmeleriniz yıllardır sürüyor. Sizce Avrupa ve Amerika’nın İsrail’e borcu var mı?
Şimdi hatırlarsınız cumartesi günkü konuşmamda bir ifade seçip kullanmıştım. Bu ne diyordu? Bunların hepsinin İsrail’e borcu var. Ama Türkiye’nin İsrail’e hiçbir borcu yok.” Bundan daha net bir ifade yoktur. Almanya artık borcunu ödeyemiyor. Bu çok açık. Diğerleri de aynen böyle. Hukukumuzun çok ileri olduğu oradaki bazı siyasiler, “İsrail’e borcumuz var, bu borcu açıkça ödüyoruz” diyor. İsim vermeyeceğim. Çok samimi olduğum bir Alman siyasetçi “Borçluyuz” diyor. Holokost var. Şimdi diyetinin parasını ödüyorlar.
‘AYNI YERDE DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Avrupa’da çifte standartların, ilkesizliğin, hukuksuzluğun tarihi yazılıyor. Tarihte Yahudilere karşı yaptıklarının, Avrupa ülkelerinin ayağını bağladığını, onları inkar noktasına getirdiğini bugün görüyoruz. Sıra sıra bebek cesetlerini görmezden gelmenize ne sebep oluyor? Avrupa’yı Gazze’ye düşen bombaları göremeyecek kadar kör yapan şey nedir? O dönemde yapılanlardan daha az olmayan tatsız ve insanlık dışı katliamları görmezden gelmeyi mümkün kılan bu nasıl bir dini görevdir? Biz bir gelecek istemiyoruz ama Allah korusun, bir Avrupa ülkesi benzer katliamlara tanık olsaydı, Avrupa Birliği katliamı yapan kişiye borcu olup olmadığına göre tavır alırdı. Avrupa’nın göbeğindeki Bosna ve Srebrenica’da tarih boyunca neler yaşandığını, Avrupa ülkelerinin bugün olduğu gibi o dönemde de katliama nasıl sessiz kaldığını, nasıl göz yumduğunu çok iyi biliyoruz. O yüzden kimseye borcumuz yok dedim. Geçmişimizde diyet borcuna sebep olacak hiçbir utancımız yok. Dün nasıl durduysak bugün de aynı yerde duruyoruz ve durmaya devam edeceğiz.
‘ADAM AYAKTA DURUYOR VE TORATH HAKKINDA KONUŞUYOR’
İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze baskınlarının başladığı günden bu yana sık sık Tevrat’tan alıntılar yapıyor. Bunu bir soykırım, medeniyet ve din savaşı olarak tanımlıyor. Rusya ve Çin, özellikle de İslam dünyası bu savaşı durdurabilecek kadar güçlü değil mi? Netanyahu’nun din ve medeniyet savaşı söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi elbette Netanyahu’nun hangi Tevrat’tan bahsettiği önemli. Bizim için önemli olan nedir? O, gerçek Tevrat’tır. Netanyahu’nun sahih Tevrat’a göre hareket etmesi aslında imkansızdır. Çünkü o özgün değil. Doğru olanla hareket ediyoruz. On Emir’de sayılanlarla ve İsrail’in yaptıklarıyla ilgili bir şey var mı? On emirden biri “öldürmeyeceksin” demiyor mu? Ama o çocukları öldürüyor. Bu onun için temelde yeterli. Kadınları öldürüyor aslında bu ona yetiyor. Bu On Emir tek başına fazlasıyla yeterlidir. Adam kalkar, Tevrat’tan bahseder, ertesi gün de İncil’den bahseder. Yaptığınız şeyin İncille, Tevrat’la hiçbir alakası yok. Bunu ne İncil, ne Tevrat, ne de Zebur kabul etmektedir. Esas itibarıyla Kur’an-ı Kerim, günümüzde yaşayan en sahih ve bozulmamış kaynaktır. Onun için bu konuya bu şekilde yaklaşmamız ve bu şekilde ilerlememiz gerekiyor. İsrail barbarlığının sadece Tevrat’ta değil, hiçbir dinde yeri olmadığını insanlara anlatmak gerekiyor.
Netanyahu İsrail halkının tepkisini çeken, vatandaşlarının desteğini kaybetmiş bir isim.
‘HALKIN VİCDANI BU SAVAŞI SONLANDIRACAK’
Tevrat’tan alıntılar yaparak, dini ifadeler kullanarak katliamlarına destek bulmak istiyorlar. Bu şahsın halkla tamamen bağ kurma çalışması popülist bir yaklaşımdır. İsrail yönetimi Filistinlilerin evlerini, sokaklarını, işyerlerini ve yaşam alanlarını sistematik olarak yağmalıyor. Onlara yaşam hakkı tanımayan uygulamalar yapılıyor. Filistinlilerin evlerine yerleşimci adı verilen işgalcilerin yerleştirilmesiyle işgal yaygınlaştı. İsrail ordusunun işlediği savaş suçlarını dini açıklamalarla yasallaştırmak istiyorlar. Böylece sağduyulu ve savaşın kazananının olmayacağına inanan Yahudilerin eleştirilerini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Elbette devletlerin gücü bu savaşı bitirmeye yeter ama halkın vicdanı bu savaşı bitirecektir. Ezilenlerin sesine kulak veren milyonların çığlıkları İsrail’i pes ettirecektir.
İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ
İsveç’in NATO üyelik protokolü Meclis’e taşındı. Aynı zamanda İsveç’in taahhütlerini yerine getirip getirmediği konusunda da zaman zaman değerlendirmelerde bulundunuz. Türkiye’nin beklentileri gerçekleşti mi? Ayrıca ABD ile devam eden F-16 görüşmelerinde son durum nedir?
Beklentilerimiz arasında en önemlisi PKK terör örgütünün Stockholm sokaklarında gösteriler yapmasıydı. Sayın Başbakanımızla bunu konuştuk. Ayrıca İsveç’ten Türkiye’ye silah ihracatının önünü açtıklarını da anlattılar. O konularda bu adımları attıkları doğrudur. Ancak ne yazık ki PKK terör örgütünün İsveç’teki faaliyetlerine ilişkin şu ana kadar herhangi bir önlem alınmadı. Atılan bir adım yok. Bizim görevimiz öncelikle bu konuyu Meclis’e taşımaktı ve bunu da yaptık. Artık Meclis’teki arkadaşlarımız Cumhur İttifakı olarak çalışmalarımızı orada sürdüreceğiz. Geçen gün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bana küçük bir teşekkür notu gönderdi. Kendisi de bu çalışmaları yakından takip ediyor. Bu konuyu Meclis’e gönderme adımımı olumlu bir adım olarak gördüğünü söylüyor. Bunun üzerine ona haber gönderdim. Gerisi parlamentoyla ilgili dedim. Amerika’nın bir Temsilciler Meclisi ve Senatosu varsa, bizim de bir Meclisimiz var. Parlamentomuzun bunu nasıl yorumlayacağını, nasıl müzakere edeceğini göreceğiz. Artık bildiğiniz gibi Bütçe dönemi geldi. Parlamento bütçeye ağır yük bindirecek. Bütçe kurulda görüşüldü ama şimdi sıra Genel Kurul’da. Bütçemizde Genel Konsey çalışmaları bu kadar kısa değil. Ancak bunu mümkün olduğu kadar kolaylaştırmaya çalışacağız. Bu noktada elimizden gelen çabayı göstermeye çalışacağız. Yeter ki etrafımızdakiler bize olumlu yaklaşsın. (HABER MERKEZİ)